KAYGILI KİŞİLİKLERİ 10 MADDEDE ANLAMAK

1-Kaygıların Temeli İnsan Varoluşuna Dayanır.
Psikoloji biliminde kişilik ve kaygı, sıkça incelenen konular arasında yer almaktadır. Kaygı konusu ise ruh sağlığı alanında başlı başına bir başlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Kaygının varlığı ve bir tepki olarak kaygının ortaya çıkışı incelendiğinde insan varoluşunun temelinde yer aldığını görmekteyiz. Derinlemesine incelendiğinde kaygı; ilk insanların kaotik ve güvensiz vahşi doğada hayatta kalmasını sağlayan temel duygumuz olmuştur. Daha ilginci ise, geçen binlerce yıllık süreçte insanın fiziksel görünüşü, genetik özellikleri, pek çok davranışsal özelliği değişmişken kaygı duygusu neredeyse olduğu gibi kalmış, kaygı kaynaklı davranışsal tepkiler ise değişikliğe uğramadan günümüze değin değişmeden kalmıştır.
2-KAYGI VE KİŞİLİK BİRBİRİ İLE İLİŞKİLİDİR.
Psikoloji alanındaki güncel araştırmalar, belirli kişilik özelliklerinin kaygı düzeyini etkileyebileceğini göstermektedir. Örneğin, yüksek düzeyde duygusal dengesizlik kişinin daha kaygılı olma eğiliminde olduğunu gösterebilir. Ayrıca, mükemmeliyetçilik, düşük öz güven, düşük öz saygı, düşük farkındalık gibi kişilik özellikleri de kaygı düzeyini artırabilir.Kronik veya aşırı kaygı, kişilik gelişimini etkileyebilir. Sürekli olarak yüksek kaygı düzeyine sahip olmak, bireyin kendine olan güvenini ve öz saygısını zedeler. Ayrıca, kaygı düzeyi yüksek olan bireyler, risk almaktan kaçınabilir ve yeni deneyimlere ki bu deneyimlere psikolojik sorunlara çözüm aramak da dahildir, karşı dirençli olabilirler. Bu durum kişilik gelişimini sınırlayabilir. Elbette çevresel faktörlerin de kişilik ve kaygı üzerinde önemli etkileri vardır. Travmatik yaşantılar, stresli yaşam olayları, aile ortamı gibi çevresel etmenler, kişilik özelliklerinin ve kaygı düzeyinin oluşumunda rol oynayabilir.
4-DÜŞÜNCE BİÇİMİ KAYGININ ŞEKLİNİ BELİRLER.
Nasıl düşündüğümüz, nasıl davranacağımızın belirleyicisidir. Davranış çoğu durumda tepkiden önce meydana gelir. Panik durumunda ise tepkilerimiz düşünce duvarını aşarak direkt olarak davranışa dönüşür. Olumsuz düşüncelerimiz mantıklı düşünme sürecini çoğunlukla engeller. Kaygı, pek çok durumda olumsuz düşüncelerin artmasına neden olur. Bireyler, gelecekle ilgili endişeler, kötü senaryolar veya başarısızlık korkusu gibi düşüncelerle meşgul olabilirler. Bu meşguliyetin bir sonucu olarak önlem alma ve kontrol arayışı ortaya çıkar. Kaygı düzeyi yüksek olan bireyler, gelecekteki olumsuz olayları önlemek veya kontrol etmek için aşırı çaba harcayabilirler. Kaygının yönetmenliğinde olası tüm senaryoları zihnimizde oynatır, her sonucu ön görmeye önlem almaya çalışırız. Bu, durum sürekli bir tetikte olma ve hiper dikkat durumu yaratır.

5-TEPKİNİN ŞİDDETİ KAYGININ DÜZEYİNİ BELİRLER.
Olumsuz senaryolarla karşılaştığımızda çoğunlukla kaçınma davranışları gösteririz. Kaygı düzeyi yükseldikçe bireyler kaygılandıkları durumlardan kaçınmak için çeşitli davranışlar sergileyebilirler. Örneğin, sosyal fobiye sahip bir birey kalabalık ortamlardan veya sosyal etkinliklerden kaçınabilir. Kaçınmanın mümkün olmadığı durumlarda ise; aşırı kontrol ve güvence arayışına gireriz. Kaygı düzeyimiz yüksek olduğunda çevremizdeki durumları ve ilişkileri aşırı bir şekilde kontrol etmek ve güvence aramak eğiliminde oluruz. Bu, zaman zaman takıntılı veya kontrolcü davranışlar göstermemize yol açar.

6-KAYGININ FİZİKSEL BELİRTİLERİNİ FARK EDİN.
Kaygının düşüncelerimize etkilerinin yanında fiziksel etkileri de mevcuttur. Yoğun kaygı durumları fiziksel belirtilerle birlikte gelebilir. Bunlar arasında kalp çarpıntısı, terleme, ani sıcak basması, titreme, nefes darlığı ya da sık soluk alıp verme, felaket hissi, mide rahatsızlığı, kusma isteği gibi belirtiler yer almaktadır. Kaygının yüksek düzeydeki varlığı birey işlevselliğine etki olarak yorumlandığında bireyler sosyal etkileşimlerde zorluklar yaşayabilirler. Öz güven eksikliği, sürekli değerlendirilme korkusu ve eleştirilme endişesi, sosyal ilişkilerde ve iş yaşamında sınırlayıcı etkilere neden olabilir. Bu etkiler kaygının davranış ve düşünce üzerindeki genel etkilerini göstermemiz açısından önemlidir. Kaygı herkes için aynıdır. Ancak, her birey farklıdır ve kaygı belirtileri ve etkileri kişiden kişiye farklılık gösterir.

7-BELİRSİZLİKLER KAYGI DÜZEYİNİ DOĞRUDAN ETKİLER.

Gelecek kaygısıyla yaşayan bireyler gelecekle ilgili endişeler taşıyabilirler. Olası kötü senaryoları düşünme eğiliminde olabilirler ve gelecekteki belirsizliklerle baş etmekte zorlanabilirler. Bununla birlikte ortaya çıkan kötümseme ve olumsuz düşünceler, kişinin olayları ve durumları olumsuz bir perspektiften değerlendirmesine neden olabilir. Bireyler, kendileri ve başkaları hakkında negatif düşüncelere kapılabilirler.
Kaygılı birey mevcut olumsuz durumdan kurtulmak, kaygılarını azaltmak, kendini bedensel ve ruhsal olarak güvende hissetmek için kaçınma davranışları sergiler. Bu kaçınma davranışları, yaşamı kısıtlayabilir ve sosyal, mesleki veya kişisel açıdan engeller yaratabilir. Bu davranışları güvenlik davranışları takip eder. Kaygı düzeyi yüksek olan bireyler, kaygılarını hafifletmek veya riskleri azaltmak için çeşitli güvenlik davranışları sergileyebilirler. Bu davranışlar, kaygıyı geçici olarak rahatlatabilir, ancak uzun vadede kaygıyı sürdürebilir.

8-KAYGILI OLMAK TAKINTILI DAVRANIŞLARA NEDEN OLABİLİR.

Kaygıyı azaltma düşüncesiyle bireyler takıntılı davranışlar da gösterebilirler. Örneğin Takıntılı – Sanrılı (Obsesif-Kompulsif) bozukluğu olan bireyler, kaygılarını hafifletmek için tekrarlayan ve takıntılı davranışlara yönelebilirler. Örneğin; sürekli el yıkama, düzenleme veya kontrol etme gibi takıntılar geliştirebilirler.
Bu süreçler bireyin işlevselliği üzerinde belirgin olumsuz etkilere de sahiptir. Yüksek kaygı düzeyine sahip bireylerde, iş veya akademik performansta düşüş görülebilir. Yoğun kaygı, odaklanma güçlüğü, hafıza sorunları ve yaratıcılık engelleri yaratabilir. Bununla birlikte sosyal ilişkilerde önemli etkiye sahiptir. Kaygı, sosyal etkileşimlerde zorluklara yol açabilir. Sosyal fobiye sahip bireyler, gruplarla etkileşimde bulunmaktan veya toplum önünde konuşma yapmaktan kaçınabilirler. Bu da sosyal ilişkileri etkileyebilir ve izolasyona yol açabilir.
Kaygının insan davranışı ve düşüncesine etkileri karmaşık ve kişisel faktörlere bağlı olarak değişebilir. Her bireyin kaygı deneyimi farklı olabilir. Detaylı bir değerlendirme ve profesyonel yardım, bireysel durumu daha iyi anlamak ve uygun stratejiler geliştirmek açısından önemlidir.

9-KAYGI TAMAMEN YOK EDİLEMEZ, ANCAK ;
Yeteri kadar kaygı bizi tetikte tutar, Geçmişte de tutmuş, gelecekte de tutmaya devam edecektir. Kaygı olgusunun varlığının tek amacı vardır; içinde yaşadığı organizmayı daima normal yaşam akışında, güvende tutmak. Bu açıdan bakıldığında kaygı, yeterli düzeyde olduğu sürece bizim için faydalıdır. Bizi dışsal tehlikelerden koruyan alarm görevi görür. Normalin çok üzerinde olduğu zaman kaygıdan kurtulmak, onu yok etmek isteriz. Kaygı, yok edilemez. Yok edilmemelidir de. Yok edilmek yerine ideal sınırda tutmak birey için her zaman daha sağlıklı sonuçlar verir.

10 – KAYGIYLA BAŞA ÇIKMAK MÜMKÜNDÜR.
10.1 – Kaygının Farkında Olun.
Kişilik ve kaygı arasındaki etkileşimi yönetmek için farkındalık ve öz-bilinç geliştirmek önemlidir. Bireyin kendi düşünce ve duygularının farkında olması, kaygı düzeyini anlaması ve yönetmesine yardımcı olur.
10.2 – Pozitif Bakış Açısına Sahip Olun.
Olumsuz düşünceleri ve endişeleri yönetmek için olumlu düşünme becerileri geliştirmek ve kullanmak önemlidir. Olumlu bakış açısı geliştirmek, kaygıyı azaltmaya yardımcı olabilir ve kişilik gelişimini destekleyebilir.
10.3 – Sorunun Farkında Olun ve Destek Arayın.
Kaygı düzeyiniz günlük hayatta da yüksek ise destek almak ve gerektiğinde profesyonel yardım aramak önemlidir. Psikoterapi, danışmanlık gibi yöntemler, bireyin kaygıyla başa çıkmasına ve kişilik gelişimine katkıda bulunabilir. Kaygının insan davranışı ve düşüncesine olan etkilerini daha ayrıntılı bir şekilde açıklayabilmek için yazılmıştır. Elbette her birey farklıdır ve kaygının etkileri kişiden kişiye değişebilir. Bireysel durumu daha iyi anlamak ve çözümlere yönelik uygun stratejiler geliştirmek, yeni ve etkin yöntemler denemek için uzman yardımı önemlidir.

Sonuç olarak;
Kaygı, gündelik hayatı önemli ölçüde etkileyebilen bir bozukluktur. Kaygının temelleri çocukluktan da önce bebeklik dönemine dayanır. İnsan yavrusu yeni doğduğunda ilk kaygısı beslenebilmek ve annenin varlığıdır. Annenin varlığı nesne sürekliliği olarak insan yavrusunun güvende hissetmesini sağlarken, kişiliğin gelişimine de doğrudan etkiye sahip olabilir. Örneğin annesinden uzun aralıklarla ayrı kalan insan yavrusu ilerleyen yaşlarında de nesne sürekliliği arayabilir. Bu arayışa bağlı olarak bağımlı bir kişiliğe sahip olabilir. Bununla birlikte bireylerin partner ilişkilerinde ayrılık kaygısı yaşamalarının, terk edilme korkusu, yalnızlık korkusu yaşamalarının nedeni bunlar olabilir. Ancak, uygun terapi yöntemleri, bireyin farkındalık kazanması, öz güveninin ve öz saygısının uygun terapi yöntemi ile güçlendirilerek bireye farklı düşünme becerileri kazandırılması ve yeterli sosyal destek, başa çıkma stratejileri kullanılarak bu etkiler azaltılabilir. Yaşam tarzı değişiklikleri gibi yöntemler, Kaygı etkileriyle mücadele etmede yardımcı olabilir. Unutmayın, kaygı bozuklukları iyileştirilebilir bir olgudur. Bireyler yaşamlarını tam ve verimli bir şekilde sürdürebilirler.

Kaynakça:
• Küey L, Özmen E, Demet MM, Aydemir Ö, Gülseren Ş, Kültür S. Depresif bozukluklar ve anksiyete bozukluklarının karşılaştırmalı fenomenolojisi. Türk Psikiyatri Derg 1996; 7:169-175.
• Küey L, Aydemir Ö, Gülseren Ş, Kültür S. Majör depresyon, anksiyete bozukluğu ve eştanılı durumlarda ayrışan ve örtüşen özellikler-1. Türk Psikiyatri Derg 1997; 7:257- 265.
• Clark LA, Watson D, Mineka S. Temperament, personality, and the mood and anxiety disorders. J Abnorm Psychol 1994; 103:103–116.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Call Now Button